28 Ağustos 2011 Pazar

El.

Küçüktüm, ufacık. Kocaman bir kafaya, küçücük bir vücuda ve dizi siyah deri yamalı kırmızı kadife bir tuluma sahiptim. Bahçenin dev duvarını ayırdında harcında kullanılan deniz kabuklarını ayıklıyordum. Bunun burada işi ne diye düşünüyordum... Çıktım devasa duvarın üstüne, oturdum. Kafamı kaldırıp ne varki tek zıplaşışya aşarım dediğim apartmanın en ucuna baktım. Bir parlaklık vardı yukarı öylece asılı kalmış. Sanki duruyordu. Misket sandım. Yere ulaşır elbet dedim, alırım oynarım. Ne olcak ki dedim. Kaçlık olduğunu hala daha bilemediğim misketin yere inmesini bekledim. bekledim... bekledim. Sonra bir karartı oldu....
Babaaa babaa diye ağlayarak babamın yanına koştum bacaklarına sarıldım. Ellerim kafamdan akan kanı durduramayacak kadar küçüktü. Allahtan babamın eli büyüktü, baba olmak biraz da eli büyük olmaktı. Doğruca bir özel hastane gittik yirmi iki dikiş atıltı kafama. Pansuman yapıldı ve o bir çok kez hayatımı kurtaran sarı tozdan döküldü... Babam elimi tutmuş oturduğumuz yere geri döndük. Elimde kola mı vardı ne vardı bilmiyorum. Apartmanın kapısındaki basamaklara ilk adımımı attım. Basamaklar sabunluymuş tek elim babamın avucunda kaydım, kaydığım gibi alnımı basamağın köşesine vurdum. Vurduğum gibi hadi tüm terane baştan. Ama olsun babamın eli kocamandı yine....

İşte sanırım ben bu olayı yaşadığımdan beri, kendi kendimi bir şekilde bitiriyorum, kurduğum düzeni yıkıyor yenisini yapıyor yeniden yıkıyor yapıyor yıkıyor yapıyor amaaan.. Her ne hikmetse harç bitmiyor bitemiyor.. Ssk hastanelerin poğaça kokusu ve şeftali suyu hatırımdan çıkmıyor... Bizimki de böyle işte.

1 yorum:

  1. kafamı yardım,alnımı yardım,dudagımı yardım,bacagımı yardım,2kolumu bi seferde kırdım yine de atılan dikiş sayısı toplamıyla solluyosun beni..dikiş izi olmayan,çocuk da olmamıştır ..kukla olmuştur ipli :)

    YanıtlaSil