13 Mayıs 2012 Pazar

isimsiz bir isimli uzay gemisini macerası

    Rüzgarın hoyratça estiği bu gecenin içinde, kollarını kafasının üstünde kavuşturmuş, yürüyordu... Ellerini yüzüne çıkardı, ellerini yüzünde önce, yukarı sonra aşağı kaydırdı. Aşağı kayan ellerinin parmaklarının ucundan açılan gözlerinin, karşısında uzayan sokağın binanın arabanın kedinin bulutun bakkalın ve diğerlerin çoğullarının, yüzeylerine yansıyan ışıklarının esrimesini gördü... Elleri yüzünü bir kere daha arşınladı. Sola döndü, rüzgarın uğultusundan başka ayaklarının iki ikilik temposu ile karşısındaki sabaha dek açık büfenin yine sabaha kadar açık televizyonunun sesini duydu. Apartmanının kapısına geldiğinde ezgisine anahtarlarının sesini, apartman kapısının sesini ve daire kapısının sesiyle birlikte apartmanın beton sesini de kattı... İçine düştüğü garip bir esrime, içmesinin yarattığı gerçek bir esrime, yapması gereken icraatlarının, yükünün  esas esrimesi vardı. Bir diğeri kendisine, bir diğerinden ne daha önemli ne daha önemsiz geliyordu. Tuşlara basıyordu, beyaz ekranda harfler hemencecik beliriyordu... etrafı karanlıktı, dışarıdan içeriye sarı bir sokak lambası arkadaşlığıyla, gece giriyordu... hiç bir zaman şimdide değil hep az öncesindeydi... Kulağını kaşıdı, kulağını kaşıdığını yazmayı düşündü, alt tarafta bir baskı hissetti, bu baskıyı yazmayı düşünürken yazdı ve baskı hal değiştirerek açığa çıktı. Kokusundan iğrenmedi, parmakları aklından her geçeni yazmağa çalışıyordu, yazmağa kelimesi yazmaya diyedir belki de düşündü, sonra yağmaya diye yazdı, sildi... az öncekileri yazdı. Belki ne kadar ciddi olduğunu! belirtmek için daha fazla! ünlem -!- işareti koymayı- belki de 'koğmayı'- düşündü!...

     Bir cam- sanırım başka bir maddeden yapılmış olması etkisini tarife yetersiz olurdu- fanusun içinden bakıyormuşcasına- casına fazla( esneme- içeriye gece girdi ahali) resmen öyle, bir ayrılığa sebepppp oluyordu. Cümlelerle oynamak için belkide- bekli de- onları bilmemek gerekiyordu...

    Otostop ya da baş barmaklarını ki hangisi olduğunu düşünürken kafasını sağa sola salladı, gözlerine yasladı başını eğdi. Evet evet eğdi, hayır Hayri eydi değil. Esnedi... Bir büyük evin bir sürü odasından birindeydi, akça pakça güleryüzlü tavşan dişli ev arkadaşı o odalardan birinde aynı evin içindeydi, bina asansörlü ve genişti herkes rahatça uyansın diye her pencereye ayrı güneş koyulmuştu... Odada ki (oda da ki?) masanın örtüsünün yanında geçip başka bir odasının kapısını açtı. Esmer - hayır giremezsin senin konuşmıycam, dedi( ya da ben öyle sanıyorum) Kapı kapandı, ben asansöre bindim aşağı indim, kimse asansörde yukarı çıkamaz! Sokağa çıktım, sanıyordum ki ben hariç evdeki herkesle konuşuyordu esmer ve inceden gamzeli.. Kıskandım hatta kıskanıyorum ve yarın dahi kıskanmaya devam edeceğim.. Sokağı geri dönüp asansörle biraz daha aşağı indim, dairenin kapısından içeri girdim. Nah! işte akça pakçayla muhabbet halinde. Kaşlarım düştü, yüzüm gülmeye çalıştı, saçma sapan bir ifadeye büründüm, onda benim kırdığım gurur kazandı, kapı artık ne sikimin kapısıysa yüzüme kapandı...
Ben uyandım, sende uyan.. esmer, inceden gamzeli ve saçları dalgalıydı...

    Oturduğu kırmızı koltuktan az sonra kalkıp sarı ışığın içeri girdiği caddeye ve spor kopmleksi?ne bakan sokağa bakacaktı. Oturduğu ev bir sürü eşyanın bir arada yaşamak için toplandığı özgür bir kömün (komün?) gibiydi... Mavi eşofman altının altındakini kaşıdı, bunu yapacaktı yaptı ve yaparken kafasını kaldırıp penceren dışarıya baktı, tekrar baktı ağaç gövdesi gördü. Şimdi ki zamana nasıl geçecekti, şimdi ki zaman da kimdi, alnını karışlardı onun. Zaman onu karamürsel sepetimi sanmıştı, o adamı tutar fırlatır atardı, zaman ancak saçlarını beyazlatırdı onun.. kaşındım, favorilerim kaşınıyor, parmaklarım yazıyor, tuşara basan parmaklarımın sesi ile tuşarın sesini duyuyorum, ekran beyaz ışıklarını bana yolluyor, yolladı... her yer bembeyaz ve .... aklım tükendi, kapatıp yatmak belki de en iyisi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder